Ramazan bayramında Gaziantep'te gerçekleşen terör olayıyla dördü çocuk dokuz sivilin öldürülmesi ve altmış civarında sivilin yaralanması, kamuoyunun dikkatini yeniden PKK'nın artan şiddetine çekti. Gaziantep'in hedef olarak seçilmesi, Suriye hududunda yer alması dolayısıyla beraberinde Suriye'nin PKK ile ilişkilerini gündeme taşıdı. Ancak henüz Suriye'deki ayaklanma bu ölçüde artmamışken PKK'nın devrimci halk savaşı stratejisini planlandığı ve bu istikamette Oslo görüşmelerini akamete uğrattığı hatırlanırsa, öncelikle PKK'nın artan şiddetinin ve Gaziantep saldırısının iç dinamiklerine bakmak isabetli olacaktır.
PKK'nın geliştiği ve kadrolarını yetiştirdiği siyasi kültür, Marksist ve Maocu düşünceden kaynaklanan bir devrimci halk savaşı stratejisi etrafında gelişmiştir. PKK 14 Temmuz 2011 tarihinden itibaren daha öncesinden planladığı bu stratejiyi hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bu stratejinin arkasındaki mantık şudur: Buradaki öncelikli hedef, AK Parti'yi 1990'lardaki devlet anlayışına dönerek demokratik hukuk devleti hedeflerinden ve Kürt sorununu çözecek reformcu kimliğinden vazgeçirecek bir reaksiyon vermeye zorlamaktır. Bu şekilde AK Parti'nin bölgedeki Kürt nüfus üzerinde BDP ile yarışan etkinliği kırılacak ve BDP bölgede tek parti haline gelebilecektir. Devletin hukuk dışına çıkarak şiddete yönelmesi devletle halkı karşı karşıya getirecektir. PKK'nın cephe örgütlenmesinin ve silahlı unsurlarının sevk ve idaresinde bazı bölgelerin ve yerleşim yerlerinin kurtarılmış bölge haline getirilmesiyle mesele uluslararası alana taşınabilecektir.
PKK'nın bu stratejisi, AK Parti döneminde genel demokratikleşme dalgası ve Kürt açılımıyla devletin pozisyonun değişmesi ve güvenlik kuvvetlerinin özerkliğini yitirmesiyle sağlanan esneme sayesinde ciddi zemin kaybetmiştir. PKK/ BDP tabanı dahi böyle bir halk savaşını uygun bulmamaktadır. Bu durumda PKK şiddeti arttırarak ve Şemdinli'de görüldüğü gibi intihar saldırılarıyla kendi tabanını silahlı propagandayla ikna etmeyi, hükümeti ve güvenlik kuvvetlerini büyük yanlışlara sevketmeyi ve Türkiye kamuoyunu tahrik etmeyi amaçlamaktadır. Ancak Şemdinli'deki başarısızlık, BDP'lilerin hedef haline gelmesine yol açacak PKK'lılarla kucaklaşma mizansenine yol açmıştır. Bu şekilde BDP'nin siyasi varlığına tamamen son verilerek, Türkiye kamuoyu tahrik edilmek suretiyle BDP'nin kapatılması ve BDP'ye karşı kitlesel saldırılar murat edilmektedir.
Gaziantep saldırısı bu mizanseni tamamlayan bir çerçeveye oturmaktadır. Sivillere yönelik acımasız bir eylemle, ahalinin Gaziantep başta olmak üzere Kürtlerin üzerine yürümesi ve hükümetin yanlış yapmasıyla PKK'nın etnik tabana tamamen yayılması ve etnik bir çatışma arzu edilmektedir. BDP, PKK'lı militanlarla kucaklaşmayı takiben gelen bu saldırıyla beraber siyaseten sahneden neredeyse silinmiş durumdadır. Bu bakımdan BDP'nin kapatılması bu stratejinin ikmal edilmesi anlamına gelebilecektir. BDP'nin yeniden bir siyasi özneye dönüşebilmesi, PKK'nın belinin kırılmasına ve devrimci halk savaşı stratejisinin iflasına bağlıdır.
Bu noktada, MHP'nin bizzat Devlet Bahçeli tarafından halkı ve ülkücüleri tahriklere karşı uyarması isabetli olmuştur. Keza, CHP'nin Kürt sorununun çözümü ve yeni anayasa sürecini devam ettirmesi kararlılığıyla AK Parti ile aynı blokta yer alması PKK'nın siyasi zeminini zayıflatacaktır. AK Parti'nin ve güvenlik bürokrasisinin şimdiye kadar PKK'nın stratejisinde öngörülen büyük hatalara düşmemesi dikkatle kaydedilmeli. Bölge ahalisinin ve Türkiye kamuoyunun da PKK'nın stratejisinde öngörülen halklar kıvamına gelmediği de açıktır. Şemdinli'deki olaylara halkın katılmamasının yanında BDP heyetini karşılamaya çıkan ve Uludere'de yakınları yanlışlıkla uçaklar tarafından katledilen köylülerin kaza geçiren askerleri kurtarma gayretleri, şehadet anında askerlerin köylü kadınlarına anne köylü kadınların askerlere oğul yakınlığı göstermeleri de bu topraklardaki kardeşlik mayasının ne kadar sağlam olduğunu hatırlatması bakımından önemlidir.
PKK'nın silahlı unsurlarına karşı önümüzdeki günlerde daha etkin, şiddetli ve caydırıcı bir mücadelenin verileceği açıktır. AK Parti hükümetinin demokratikleşme ve açılım politikalarının yanında hukuk devletinin kurallarını hayata geçirecek bir iç ve dış politikayla entegre bir terör politikasını hayata geçirmesi kaçınılmazdır. Medya, sivil toplum kuruluşları ve siyaset ise PKK'nın silahlı propagandasını ve ideolojisini sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da değil Suriye, Irak ve İran üzerinde Kürtlerin meskun olduğu yerlerde de anlatacak bir perspektife ihtiyaç vardır. PKK/ BDP hattının 12 Haziran 2011 seçimlerindeki seçim başarısını siyasete taşımak yerine, bilhassa Botan'daki başarıyla zafer sarhoşluğuna kapılarak Ortadoğu'daki gelişmeleri de yanlış okuyarak devrimci halk savaşı stratejisine dönmesi telafi edilemeyecek büyük bir hata olarak tarihe geçecektir. Türkiye bu hatayı, kendisi hataya düşmeyerek verdiği büyük insani maliyeti de dikkate alarak değerlendirebilirse, terörü marjinalleştiren ve Kürt meselesini çözen bir örnek olarak Ortadoğu'daki dönüşüme her türlü engelleme çabalarına rağmen büyük katkılar yapabilecektir.